Eskiden Kötü Bulduğumuz ama Şimdilerde Hasret Çekilen Anime Detayları!
Bugünün anime dünyası ne kadar hızlı, parlak ve üretkense… 2000'ler dönemi de o kadar ham, samimi ve “yaratıcı kaotik” idi. Kısacası: Her şey daha bir ruhluydu. Hazırsan, anime aleminin zaman yolculuğuna başlıyoruz. “Eskiden neler vardı, biz neleri boşuna küçümsedik?” diye sorgulatacak 10 başlık seni bekliyor.

Anime Sevenlerin 2000’li Yıllarda Farkında Olmadan Şımarıklık Yaptığı 10 Şey – “O Zamanlar Her Şey Daha Güzeldi Be Abi” Detayı!
Şimdi biraz geçmişe gidelim…
Hani o zamanlar internetin başına oturmak demek, dakikası sayılı “anne telefon çalarsa fişi çek” baskısı altında fansub sitelerinden anime indirmekti ya… İşte o dönemler var ya, altın çağmış. Ama biz farkında bile değildik. Olay sadece Naruto’yu perşembe günleri beklemek değildi; o bekleyişin, o “şu karakter ölecek mi?” teorilerinin, o forumda sabahlamaların verdiği heyecan bambaşkaydı.
Bugünün anime dünyası ne kadar hızlı, parlak ve üretkense… 2000'ler dönemi de o kadar ham, samimi ve “yaratıcı kaotik” idi. Kısacası: Her şey daha bir ruhluydu. Hazırsan, anime aleminin zaman yolculuğuna başlıyoruz. “Eskiden neler vardı, biz neleri boşuna küçümsedik?” diye sorgulatacak 10 başlık seni bekliyor.
1. Görsel ve Sanatsal Riskler Resmen Günlük Rutindi
Bak şimdi, o dönem çıkan animelere şöyle bir dön bak. FLCL, Paranoia Agent, Boogiepop Phantom… Hiçbiri birbirine benzemez. Biri pastel cenneti, diğeri karanlık soyutluk. Stüdyolar, “bu tarz tutuyor” demeden, “canım istiyor çiziyorum” kafasındaydı. O yüzden kimi sahneler yamuk yumuktu ama bir karakteri vardı.
Bugünkü gibi her şeyin cilalanmış, pürüzsüz olmadığı zamanlardı. O çizgi dışı görsellerin verdiği o “acaba ne izliyorum ben?” hissi? İşte o ruh şimdilerde kayıp. O zamanlar “anime bu da mı olur” derken, şimdi aynı tas aynı hamam yapımlara maruz kalıyoruz.
2. Batı’ya Değil Japonya’ya Oynuyorlardı – Ve İşte Bu Yüzden Gerçekti!
Bugünün animeleri çoğu zaman, “Amerikalı izler mi, Netflix’e düşer mi?” düşüncesiyle yazılıyor. Ama 2000’lerde, anime Japonya içindi kardeşim. Yerel argolar, kültürel göndermeler, dil oyunları… Kafanı çevirdiğinde “bunu anlamadım” dediğin ne varsa o samimiyeti besliyordu.
İster Inuyasha’daki doğu mitolojisi, ister Haruhi Suzumiya’nın absürtlüğü… Her şey iç pazara oynuyordu. Ve komik olan şu: İşte bu yüzden dışarıda da seviliyordu. Çünkü samimiydi. “Evrensel olayım” diye kasmadığı için, evrensel oldu.
3. Orijinal Fikirler Sektörü Ayakta Tutuyordu
Yok efendim “dünyaya ışınlandım, elimin altında menü çıktı” hikâyeleri yoktu. Code Geass, Eureka Seven, Ergo Proxy, Wolf's Rain gibi animeler vardı. Konular deli cesaretiyle yazılmıştı. Kimse “izlenir mi acaba?” diye düşünmüyordu. Zaten o zaman “pazarlama odaklı” değil, hayal gücü odaklı işler dönüyordu.
Işınlanmak mı istiyorsun? Noein vardı. Politik entrika mı arıyorsun? Last Exile seni bekler. O dönemde çıkan her anime bir ruha, bir fikre ve cesarete dayanıyordu.
4. El Çizimi ve Pürüzlü Animasyon: Kardeşim Bu İşin Kalbi Burada
Bugün animasyonlar parıl parıl, ışıl ışıl… Evet ama ruh var mı? Soru bu. 2000’lerdeki animeler bazen yamuk yumuk, bazen off-modeldi. Ama işte o pürüzler insana dokunuyordu. Kimi zaman bir karakter kaşını farklı çizerlerdi ama onun hissi sahnedeydi.
Redline, bu dönemin zirve noktalarındandı. Kalemle çizilmiş aksiyonun hakkını sonuna kadar veriyordu. Şimdi aynı sahneyi 3D yaparlar ama içi boş olur. O dönemki “kusur”, bugünkü yapaylıktan bin kat kıymetliydi.
5. Filler Bölümler Vardı, Ama Öylesine Değildi – Ruhu Vardı!
Bugün animeye filler deyince millet “çıkarın atın çöpe” diyor. Ama 2000’lerdeki Naruto, Bleach, One Piece filleri resmen karakter gelişimi için can damarıydı. Sırf dövüş izlemesin insanlar, karakterleri tanısın, içlerine girsinler diye yazılıyordu.
Shino’nun karınca eğitimi, Ichigo’nun ruh dünyasında boş boş dolanması, Sanji’nin yemek pişirdiği bölümler… Şimdi öyle bölümler yapılsa kimse sabretmez ama o zamanlar “bu karakter nasıl biri?” diye izliyorduk.
6. Karakter Tipleri Henüz Tüketilmemişti
Şimdi sana tsundere desen “gene mi?” diyeceksin ama o zamanlar Revy, Asuka, Rin gibiler, ilk kez karşılaştığımız prototiplerdi. O yüzden her biri özgün geliyordu. Arketipler yeni yeni işleniyordu, fazla tekrar edilmediği için hala taze, hala etkileyiciydi.
Klişe değildi çünkü ilk defa yapılıyordu. Bugün artık bir karaktere bakınca "aa bu kesin finale kalacak ama duygusal travma yaşayacak" diyoruz. Eskiden kimse bu kadar çözmemişti sistemi. Çünkü sistem bu kadar kopyalanmamıştı.
7. Sezonlar Daha Uzundu, Devamı da Daha Hızlı Gelirdi
Bugün bir anime başlar, 12 bölümde biter, 2 yıl ara verir, sonra unutulur. 2000’lerde 50+ bölüm normaldi. Ve bitince, hemen devamı planlanırdı. Çünkü hikâyeye güven vardı. Karakterin gelişimi için zaman gerekiyordu ve bu sağlanıyordu.
Fullmetal Alchemist, Gundam Seed, Eureka Seven, Naruto gibi diziler, zaman tanırdı hikâyeye. Şimdi her şey hız, her şey tüketim. O zamanlar ise “sen otur, bu dünyada yaşa biraz” derdi animeler.
8. Anime Toplulukları Küçüktü Ama Samimiydi
YouTube yok, X yok, Reddit kim? Herkes MyAnimeList forumları, WordPress blogları, animefan.tr.gg’ler… Oralardaydı muhabbet. Bölüm tartışmaları sayfalar sürerdi. Spoiler korkusu yoktu çünkü herkes zaten aynı hızda ilerliyordu.
Bir bölüm düşerdi, 3 gün onun teorisi yapılırdı. Yorumlar sağlamdı, dostluklar gerçekti. Şimdi yorum yazıyorsun, 5 saniyede kayboluyor timeline'da. O zamanlar, o yorumlar sayfa sayfa okunurdu.
9. Yan Karakterler de İnsan Gibiydi – Dekor Değil
Bugünün yan karakterleri çoğunlukla ana karakterin güzellemesi. Oysa 2000’lerde Roy Mustang, Sango, Kuwabara, Maes Hughes, Milly Thompson gibi yan karakterler kendi hikâyelerini yaşardı. Ana karakterin gölgesinde değil, onun yanında yaşarlardı.
Kimi zaman sevilmezlerdi ama “bu da hayatın gerçeği” denilirdi. Çünkü herkesin bir hikâyesi vardı. B planları yazılmıştı, motivasyonları belliydi. Bugün çoğu “fanlar sevdi diye 2 sahne daha koyduk” havasında yazılıyor.
10. Animeler Azdı, Kıymeti Çoktu – Beklemeyi Bilirdik
Eskiden bir anime çıkacaksa, önden 2 ay forumda dedikodusu dönerdi. O bölüm düşmeden önceki heyecan? Şimdi yok. Çünkü artık her hafta 15 yeni anime başlıyor. Her şey çabuk, her şey bol.
Ama 2000’lerde bir anime olaydı. Sabırla beklerdik. DVD’si çıksın, altyazı yapılsın, fansub grubu çevirecek mi derken, izlediğimiz her bölüme anlam yüklerdik. Şimdi o duygusal bağ azaldı. O dönemki “az ama öz” sisteminin yerini “çok ama yavan” yapımlar aldı.
2000’lerdeki Anime Ruhu, Bugünlere Ders Gibi
Bugün her şey elimizin altında. Bir tıkla binlerce anime… Ama o zamanların büyüsü yok. Çünkü sınırlılık, değeri getirir. 2000’lerin animeleri belki teknik olarak daha “kusurluydu” ama ruh olarak doluydu. Anlattığı vardı, denemesi vardı, samimiyeti vardı.
Şimdi dönüp bakınca, fark ediyoruz ki…
O zamanlar, farkında olmadan anime tarihinin en gerçek dönemlerinden birini yaşadık.
Bahsi Geçen Animeler:
-
Naruto
-
The Melancholy of Haruhi Suzumiya
-
Death Note
-
Inuyasha
-
Code Geass
-
Redline
-
Black Lagoon
-
Fullmetal Alchemist
-
Samurai Champloo
-
FLCL
-
Ergo Proxy
-
Wolf’s Rain
-
Gundam Seed
-
Eureka Seven
-
One Piece
-
Zatch Bell
-
Dark Than Black
-
Air Gear
Hazır nostalji rüzgârı esmişken, eski animeleri tekrar izlemeye başlamaya ne dersin?
Çünkü bazı ruhlar, sadece geçmişte saklıdır.
Tepkiniz Nedir?






